BİLİNÇDIŞI VE RÜYALAR

BİLİNÇDIŞI VE RÜYALAR

BİLİNÇDIŞI VE RÜYALAR

BİLİNÇDIŞI VE RÜYALAR

Ruhsal Aygıtın Bölümleri Nelerdir?

Yüzyılın başlarından, ruhsal aygıtın yapısal modelini içeren Ego ve İd adlı eserinin yayımlandığı 1923 yılına kadar geçen zaman boyunca, Sigmund Freud'un ilgisini en çok çeken konu, Topografik Kuramı olmuştur. Bu dönemde Freud, ruhsal aygıt kavramını, zihinsel içerikli belirli zihin bölgelerine yerleştirerek bölümlemeyi hedeflemiştir. Buna göre, bilincin dışında oluşan ve dikkati zorlamakla bilinç düzeyine çıkarılmayan arzular ve dürtüler, zihnin "bilinçdışı" denilen en derin bölgelerinden kaynaklanırlar. Dikkat sarfederek bilince çıkması sağlanabilen zihinsel olaylar ise, "bilinçöncesi" denilen ve bilince daha yakın bir bölgede oluşurlar. Bilinçli olarak yaşanan ve algılanan olaylar ise zihnin yüzeyinde oluşurlar.

Bilinçdışı Nedir?

Genel anlamda bilinçdışı, bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları, dolayısıyla bilinçöncesini de içerir. Dinamik anlamda ise, bilinçdışı, sansür mekanizmasının engeli dolayısıyla bilinç düzeyine ulaşma olanağı olmayan zihinsel süreçleri kapsar. Bu içerik, gerçekliğe ve mantığa uymayan ve insanın içinden geldiğince doyurulmak istenen dürtülerden oluşur. Bu dürtüler kişinin bilinçli dünyasında geçerli olan ahlaki değerlere zıt düşen isteklerden kaynaklanır ve ancak psikanalitik tedavide kişinin dirençleri kırıldığında bilinç seviyesine ulaşabilirler.

Bilinçdışına Giden Kral Yolu: Rüyalar

Sigmund Freud, hastalarının serbest çağrışımda sıklıkla rüyalarından bahsettiğini fark etmiş ve hastanın bilinçdışına giden kral yolunun rüyalarda gizli olduğunu söylemiştir. Düşlerin Yorumu adlı eserinde rüyaların amacının bilinçdışı arzuların yerine getirilmesi olduğunu dile getirir (Freud, 1900). İç dünyamızın derinliklerinde bilincimizin dışında varlığını sürdüren arzularımız, bilinç tarafından kabul edilemez olduğundan, savunma mekanizmalarımız aracılığıyla gizlenir. Rüyalarda ise benliğimize karşı bir tehdit oluşturmadan örtük bir biçimde kendilerini gösterirler. Bu bağlamda rüyalar hem arzuları doyuran hem de uykunun korunmasını sağlayan bir yerde konumlanır. Sigmund Freud, rüyaları keyif verici ancak yasak olanı denetimden gizlice geçirmeye çalışan bir “kaçakçı” ya benzetir. Aynı zamanda, uyuma arzusunu da doyuran ve uykuyu koruyan bir “bekçi” gibidir. Bu sebeple rüyalarda, bilinçdışı arzular, kişinin benliğini tehdit edecek, kişiyi uykudan uyandıracak kadar açık bir şekilde de kendini göstermez.

Psikanalitik Tedavide Rüya Yorumu

Rüyanın her hasta için farklı bir dili vardır ve rüyanın dili, rüya görenin bilinçdışında gizlidir. Rüya görüldüğünde bir ‘rüya dili’ vardır, anlatıldığında ‘anlatı dili’ eklenir ve rüya psikanalitik olarak çalışıldığında ‘rüyanın yorumunun dili’ olur (Penot, 2000).

Psikanalitik tedavide rüya yorumu, rüyayı gören kişinin çağrışımlarını analist/terapistle birlikte yorumlamasıyla gerçekleşir. Rüyanın asıl sahibi kişinin bilinçdışı olmaktadır. Rüyada görülen imgelerin tek bir mutlak anlamı yoktur. Rüya yorumu; rüyanın gelişimini ve anlamını keşfetmek amacıyla terapistin eşlikçiliğinde yapılan bir işlemdir. Rüyanın seans içinde ne zaman anlatıldığı, seans içerisindeki danışanın öncesindeki çağrışımı, kişinin rüyayı gördüğü gün ve ertesi gün yaşadıkları, içinden geçtiği ruhsal süreci, terapi sürecinin hangi aşamasında gördüğü, terapistteki çağrışımı üzerinden yalnızca analizde veya analitik terapi sürecinde rüya yorumu yapılır. Bir rüyanın gizil içeriği çeşitli mekanizmalarla "görünür içeriğe"

dönüştürülmeye çalışılır. Bu mekanizmaların başlıcaları simgeleştirme, daraltma, yön değiştirme ve yansıtmadır.

Sigmund Freud’un Rüyaların Yorumu adlı yapıtı günümüzde de bilinçdışı süreçleri en iyi açıklayan kaynak olarak geçerliğini sürdürmektedir. Bu yapıtında Freud, her bir rüyanın aslında bilinçdışı isteklere doyum sağlama görevini üstlendiği görüşünü savunmuştur. Freud bu sonuca, hastalarından topladığı çok sayıda verinin yanı sıra, kendi rüyalarını da çözümlemeye çalışarak ulaşmıştır.