ALBERT BANDURA KİMDİR?

ALBERT BANDURA KİMDİR?

ALBERT BANDURA KİMDİR?

ALBERT BANDURA
Albert Bandura 4 Aralık 1925 yılında Kanada’da doğdu. Anne ve babasının eğitim almamış olsa bile eğitime oldukça önem vermeleri hiç şüphesiz Bandura’yı şanslı kılmıştır. Bandura, Mundare isimli oldukça küçük bir kasabada doğduğu için ilkokul ve liseyi buradaki tek okulda okuyarak tamamladı. Üniversiteyi de British Columbia Üniversitesi’nde Mühendislik bölümünde okumaya başlamıştır. Okula erken giderek vaktini kütüphanede geçirmeye başlayan Bandura bir kurs kataloğu görür ve dersleri başlamadan önce kursa giderek vaktini değerlendirmeye başlar. Bu kurs onu psikoloji ile tanıştırır ve üniversiteye psikoloji alanında devam etmeye başlar.              ALBERT BANDURA VE EĞİTİM HAYATI

1949 yılında Bolocan Ödülü ile üniversiteden mezun olur. Bandura 1951’de yüksek lisans derecesini ve 1952 yılında da Klinik Psikoloji alanında ise doktorasını Iowa Üniversitesinde yapmıştır. 1953 yılında Stanford Üniversitesinde kariyerini sürdürmeye devam eder. Bandura 1960'lara kadar çocukların özdenetim yeterliklileri hakkındaki çığır açıcı çalışmalarını sürdürmüştür. 1964 yılında Stanford Üniversitesi profesörü olarak APA (Amerikan Psikologlar Derneği) seçimlerinde başkan olmuştur.
1953'te Stanford Üniversitesi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Ailenin, sosyal çevrenin ve önceki kuşakların sosyal davranışlar üzerindeki etkisini irdelemiştir. Öğrencisi Richard Walters ile sosyal öğrenme ve saldırganlık üzerine birlikte araştırma yapmışlardır. Bandura'ya göre insanın şiddete eğilimi salt onun doğasında olan bir durumdan değil; gözlem, taklit ve benzer çevresel etmenlerden de kaynaklanmaktaydı. Örneğin, annenin sürekli baba tarafından dövüldüğü bir ailede büyüyen çocuk, ileride dayakçı bir eş oluyordu. Bandura, çevresel faktörlere fazlasıyla önem verdiği ve bireysel farklılıklar ile genetik yapıyı göz ardı ettiği gerekçesiyle özellikle biyolojik ekolün psikologları tarafından eleştirilmiştir.
ALBERT BANDURA VE PSİKOLOJİ

Albert Bandura’nın psikolojiye katkılarına gelecek olursak; Sosyal Öğrenme Kuramı’ndan ve Öz Yarar Teorisi’nden bahsedebiliriz. Sosyal Öğrenme Kuramı’nın temel ilkesi: “İnsanların başkalarının davranışlarını gözleyerek ve bunlardan bir sonuç çıkararak öğrenebilecekleri”dir.  Daha sonra öğrenmede gözlemin yanında bilişsel bazı bileşenlerin de olduğunu düşünerek kuramının kapsamını genişletmiştir ve ‘Sosyal Bilişsel Teori’ yi oluşturmuştur. İnsanların karşılıklı etkileşim sonucu birbirlerinden bir şeyler öğrenmelerine, başkalarının davranışlarını gözlem yoluyla model almalarına ilişkin ilk açıklamalar Platon ve Aristo’ya kadar dayanmaktadır. Günümüzde ise Sosyal Öğrenme Kuramı denildiğinde akla gelen ilk isim Albert Bandura’dır. Bandura’nın ilk olarak öğrenmeye getirdiği yaklaşım sosyal davranışçılıktır.  Sonrasında Sosyal Öğrenme Kuramı’nı ileri süren Albert Bandura bireylerin nasıl öğrendiklerini açıklamaya çalışmıştır. Daha sonra, taklit ve gözlemin, insanın öğrenmesini açıklamada yetersiz kaldığını anladığında, kuramını insanların ahlaki değerleri nasıl öğrendiklerini açıklamak üzere daha da geliştirmiş; düşünme, hafıza, dil ve davranışların sonuçlarını tahmin etme ve değerlendirme gibi süreçleri de içine alacak şekilde genişletmiştir. Sosyal öğrenme kuramı, öğrenmeye gözlem ile zihinsel süreçleri de katarak, öğrenmeyi ve davranış edinimini uyarıcı-tepki etkileşimi ve pekiştireçlerle açıklayan katı davranışçı yaklaşımlardan farklılık göstermiştir. Bu açıdan Sosyal Bilişsel Kuram olarak da anılan bu kuramın ilk davranışçı ekoller ile davranışçılığın gözden düşmesiyle alanda hâkim anlayış haline gelen bilişsel yaklaşım arasında bir geçiş elemanı olarak görev yaptığını söylemek yanlış olmayacaktır. Öz Yeterlilik Teorisi’nden bahsedecek olursak, Bandura yaşamla mücadele ederken hissedilen yeterlik ve beceri duygusunu anlatan kendine saygı veya kendilik değeri duygumuz olan kendine yeterlik(self-efficacy) kavramını ele almıştı. Bu içsel durum bizim davranışlarımızı pek çok şekilde etkileyebilir. Çalışmaları da göstermiştir ki kendine yetme duygusu yüksek insanlar hayatlarındaki çok çeşitli olaylarla daha iyi başa çıkabilmektedirler. Bu insanlar güçlüklerin üstesinden gelebilmeyi umarlar. Görevlerinde sebat ederler ve başarılı olacaklarına dair kendine güven seviyelerini daima yüksek tutarlar. 
Öte yandan, kendine yetme duygusu düşük olan insanlar, hayatın çeşitli olaylarıyla baş etmede kendilerini mutsuz ve umutsuz hissederler ve kendilerini etkileyen durum veya koşulları değiştirmek için ya çok az ya da hiç imkânları bulunmadığına inanırlar. Bandura’ya göre, insanlar gerçekten değişmek için kesin bir karar vermedikleri ve gereken çabayı göstermedikleri sürece, davranışlarını değiştirmeye pek yanaşmazlar. Bandura sonuç beklentileri ve ikna beklentileri arasında bir ayrım yapar. Sonuç beklentisi insanların, eylemlerinin belirli bir sonuca yol açmakta ne derece başarılı olacağına dair beklentileridir. İkna beklentisi ise insanların istedikleri bir sonucu elde etmekte ne derece başarılı olacaklarına dair inançlarıdır. Bu duruma örnek verecek olursak, her akşam birkaç saatinizi ders çalışmaya ayırıp hafta sonu dışarı çıkmaktan vazgeçerseniz yüksek notlar alacağınıza dair bir beklentiniz olur. Ancak aynı zamanda bu kadar çok çalışamayacağınıza ve fedakârlık yapamayacağınıza dair ikna beklentileri de olabilir.
BANDURA'NIN ESERLERİ 
 - Ergenlikte Saldırganlık, (Albert Bandura ve Richard H. Walters), 1959.
 - Sosyal Öğrenme ve Kişilik Gelişimi (Albert Bandura ve Richard H. Walters), 1963.
 - Davranış Değişikliklerinin İlkeleri, 1969.
 - Psikolojik Modelleme: Çelişen Teoriler, 1971.
 - Saldırganlık: Sosyal Öğrenme Analizi, 1973.
 - Sosyal Öğrenme Teorisi, 1977.
 - Düşünce ve Eylemin Sosyal Temelleri: Sosyal Bilişsel Kuram, 1986.
 - Değişen Toplumda Öz-yeterlilik, 1995.
 - Sosyal Bilişsel Kuram: Temel Kavramlar, 2008.
 - Manevi Kopuş: İnsanlar nasıl zalimce davranabilirler ve bu konuda nasıl iyi hissedebilirler?